"Kimler saklanmadı ki mısraların arasına... Bazen, hasta bir vücut, bazen mübhem ihtiraslar bazen da masum çocuklar... Hepsi mısralarda, mısralarla ağladı... Sesleri, tek bir dizeyi bile aşamayacak kadar, boğuk ve korkuluydu. Karanlık gecelerde sığınacak bir liman, bir sığınak aradılar. Bu sığınak; bir yar perçemi oldu. Fakat bu perçem de kayıp gitti ellerinden... Sonuç, hüsran. Bir süre sonra; dörtlükler, beyitler kifayetsiz kaldı. Her şey acizleşti; hayal gerçek karşısında yenik düştü. Böylece Leyla ve Mecnunlar; ütopik bir dünyanın kahramanları oldular."Teşbihlerin; kinayelerin, telmihlerin acizleştiği beyitler; kalemimden dökülmüyor artık. Şiirlerin büyülü gözlerinden vazgeçeli, bira asır olmuş gibi... Artık temrenler yaralamıyor, bülbülü. Zaman mı değişti, mekân mı yoksa oyuncular mı?Şimdi bülbülün göğsü kızıl değil. Galiba bir damla kan için; güllere sarılmaktan usandı.O yaralı maşuk; O, çığırtkan sevdalı da suskunlaşınca, şairin söylediği gibi kara sevdalar; tozlu defter sayfalarında mı kaldı? Neler oldu? Ne diyordu şair:"Süzme çeşmin gelmesin müjgan müjgan üstüne Urma zahm-ı sineye peykan peykan üstüne"Rasttı